EDEBÎ KİŞİLİĞİ: Türk romanının en belirgin öncülerinden ve geliştiricilerinden bulunan Halit Zi edebiyata Fransızcadan ve İngilizceden bazı küçük hikâyeler çevirmekle girmişti. Bu yazı çalışmalar çeşitli konulardaki ansiklopedik ve zamanına göre yenilik taşıyan çeşitli sohbet ve makaleleri izle Daha sonra nesir niteliğinde şiirler yazdı. Onun bu ürünlerine verdiği «mensur şiirler» adı zamanına çok yadırganmış, bu yazılara karşı «Canım, şiirin de mensuru olur muymuş?» gibilerden söylenmelerve dudak bükmeler olmuştu. Oysa sonraları kendisinin terk ettiği bu türde Mehmet Rauf, Yakup Ka Ruşen Eşref ve daha başkaları önemli ve oldukça tutunmuş örnekler verdiler
.
Halit Ziya bu hazırlıklardan sonra ilk roman denemelerini yaptı. Bu denemelerinde hem çok ya kından izlediği Fransız realistlerinin, hatta natüralistlerinin hem de Namık Kemal ve Ahmet Mitra: Efendi gibi Türk yazarlarının etkisi seziliyordu; dolayısıyla bunlar gerçek bir kişilik taşımıyorlardı. Bur lardan sonra romanda ilk ve oldukça başarılı atılımı sayılan «Ferdi ve Şürekâsı» nı yazdı. İlk roma» denemelerini onun çıraklık dönemi ürünleri sayan bazı kimseler, «Ferdi ve Şürekâsı»nı Halit Ziya'r -kalfalık dönemi çalışmalarına örnek olarak gösterirler. Ama o asıl ustalık dönemi romanlarını ve alanda kendisini en iyi temsil eden ürünlerini, İstanbul’a gelip Servetifünun topluluğuna katıldıktan sonra meydana getirdi. Bunlar kendisinin en mükemmel eserleri olduğu kadar, Türk romancılığının da çok belirli bir aşamasını teşkil etmektedir.
İlk gençlik yıllarında roman denemelerinde fazla marazî, bir hayli romantik bir havada gözüken HalitZiya, bu sonrakilerde realizme, ferdin ve toplumun ortak alınyazılarına yöneldi. Çağdaşı bulundu ğu Fransız romancılarının, özellikle Paul Bourget'nin etkisinde kaldı. Onun roman havasını Türk ede biyatına adapte etmek istedi. Bunda bir yandan başarıya ulaşırken, bir yandan da başarısızlıklara uğ radı. Örneğin geniş yığınlara ve gerçek Türk toplumun inemeyip çoğu zaman alafranga yaşama yöne lik bir ortamda kaldı; kendisine yöneltilen hücumların ağırlık noktalarından biri de —bu yüzden— onun bu alafrangalık tarafı olmuştur.
Romanlarında insan ruhu üzerinde çok zaman güçlü ve canlı gezintiler yapmasını başarabilen Halit Ziya, zaman zaman ferdin iç dünyasından onun çevresine de inme denemeleri yaptı. Ne var ki bu çevrelerdeki dolaşmaları geniş ve yaygın alanlara yayılamadı; belli sınırları geçemedi. Hele ferdin iç dünyasından açılıp çevredeki tereddütlü adımlarla dolaşmalarında mesafeyi hemen daima sınırlı tuttu. Bundan dolayı kendisine yöneltilen «İstanbul'un alafranga ve batıya yüzeyden yönelik, biraz bizden koymuş sınıflarının romancısıdır; taşra halkı bir yana, İstanbul'un asil ve gerçek yerli halkıyla bile yüz yüze gelememiştir.» yolundaki suçlamalar pek de haksız sayılmaz.
Halit Ziya'yı konularını, kişilerini, kahramanlarını ve ortamı seçmesi bakımından eleştirmek müm kündür ve kolaydır. Ancak bütün bunlar bir yana bırakıldıktan sonra, kendisini büyük ve usta romancı saymamak mümkün ve kolay değildir. Onun için «Türk romancılığının babasıdır» denmiştir. Bu söz, eskimiş ve çok çiğnenmiş de olsa, muhakkak ki bir gerçeği yansıtmaktadır. Bizde roman Halit Ziya'dan otuz yıl kadar önce başlamış, fakat ona gelinceye kadar hemen hemen dişe dokunur hiç bir gelişme göstermemişti. Romanda teknik, hikâye ediş, plan gibi çok önemli hususlar onunla başladı, onunla ve ondan sonra gelişti ve —hakçasma söylemek gerekirse— ondan sonraki yetmiş yıla yakın süre içinde, başka bazı hususlarda kendisini pek çok geride bırakan romancılarımız, şu sayılan hususlarda Halit Ziya'yı hiç bir zaman büsbütün gölgeleyemediler.
Romanın kendine özgü bir dili vardır ki Halit Ziya bu konuda da büyük ve seçkin bir başarıya ulaşmıştır. Ancak bu «dil»le kastettiğimiz «roman dili»dir ve bu da romana özgü bir tekniği gerektirir. Onun seçkinliği ve başarısı bu özelliğindendir. Yoksa bu ünlü sanatçının romanlarında kullandığı dil ve anlatım sadelik açısından hiç de o kadar övülecek nitelikte değildir. Bu dil ve anlatım bir roman için çok süslü, pek çok yabancı kelime ve tamlamalarla doludur, fazla «şairâne»dir; bütün bunlardan başka zincirleme birbirini izleyen pek uzun cümleler okuyucuyu gerçekten yoracak yapıdadır. Yazar bu nok sanını kendisi de sonraları İdrâk ve kabul etmiş, eserlerinin bir kısmını —bu çeşit dil ve anlatım bakı mından— belli bir oranda sadeleştirmiştir. Ne var ki bu sadeleştirme de onun kendi anlayış ve ölçüleri ne göredir ve günümüzde bunlar da çoktan yetersiz duruma gelmiştir (1).
Halit Ziya, romanda olduğu gibi, hikâye türünün de bizde ilk ve gerçek temsilcisidir. Başka bir de yimle —daha önceki bazı denemelere rağmen— küçük hikâye tarzının ancak onunla ilk başarılı ve yetenekli örneklerini vermiş olduğunu söylemek yerinde olur. Çok güçlü bir gözlemci olan bu sanatçı, hikâyelerini son derece kolaylıkla yazmış ve sayıca da çok yazmıştır. Etrafını çevreleyen büyüklü kü çüklü, önemli önemsiz hemen her olaydan kolaylıkla bir hikâye çıkarmasını başaran bu yazarımızın: «Bana üç beş isim veriniz, basit bir olayı parmakla işaretleyiniz, size derhal bir hikâye takdim edeyim.» dediği söylenir. Bu kadar kolay, bu kadar rahat hikâye yazan Halit Ziya'nm bu tür eserleri, romanlarına oranla, çok zaman daha tabiî ve daha yerlidir. Üstelik bunlardaki dil ve anlatımda romanlarındaki özen ti ve zorlama da pek göze çarpmaz Öte yandan hikâyelerindeki konular ve kahramanlar, çoğu zaman, alafranga semtlerden ve belirli insanların serüvenlerinden sıyrılmıştır. Okuyucu bunlarda daha çok kendisini ya da kendisine benzeyen tipleri görür. Halit Ziya'nm hikâyelerinde toplumsal olaylara doğru da bir ilerleme görüldüğü gibi İstanbul dışına taşan, Anadolu'yu arayan bir hava da göze çarpar. Tiyat ro ile de ilgilenen, telif ve adapte üç tiyatro eseri bulunan Halit Ziya'ınn en başarısız çalışma alanı bu dur. Onun üç tiyatrosu da, üzerlerinde durulmaya değmeyecek kadar, önemsiz ürünlerdir.
Ansiklopedik konulardan başlayarak çeşitli çeviriler yapan, gezi notları kaleme alan, sohbetler ve makaleler yazan Halit Ziya'ınn romanları ve hikâyeleri dışındaki en önemli eserleri anılarıdır. Türk edebiyatında anı türünde onun kadar zengin eser vermiş sanatçı azdır. Halit Ziya'ınn bu anılarının bü yük çoğunluğu belli bir dönemin fikir, sanat, siyaset alanlarına ışık tutma bakımından da değerli birer kaynak niteliği taşırlar. O, anılarında kendi özel yaşamından çok daha fazla, içinde bulunduğu günlerin ve ortamların gerçeklerini yansıtmayı amaç edinmiştir.
Eserlerinde ve sanat hayatında olduğu gibi kişisel yaşamında da ölçülü, düzenli, ince ve zarif bir insan olarak göze çarpan Halit Ziya, Türk edebiyatının ve gelecekteki Türk kuşaklarının, kendisine her zaman sevgi ve saygı duyacakları bir büyük yazardır.